May 29, 2015

Live, Love, Dream - Tomorrowland

dreaming - hayal kurmak - ilham veren fotograflar

Çevremdeki pek cok kişiyle konuştuğumda, inanılmaz iyi fikirler dinliyorum, hayallerini, ve onları heyecanlandıran düşüncelere şahit oluyorum ve herşeyden öte, bunları anlatırken gözlerinin içinin parladığını gözlemliyorum. Ses tonları ve vücut diline kadar yansıyan o rahatlama ve heyecanı anlamamak için gerçekten kör olmak lazım. Kimisinin hayali Ege'ye yerleşmek oluyor, kiminin ceviz yetiştirmek, yazmak, fotoğraf çekmek, takı tasarlamak, kafe açmak, kendi atölyesini kurmak, müzik yapmak, kiminin de muhteşem inovatif projeler çıkaracak bir girişim sahibi olmak. Ama sonra olan oluyor ve bunları konuşup heyecanlandığımız, planlar kurduğumuz kahve molaları, öğlen yemek araları veya haftasonları sona eriyor ve herkes yeniden adeta yaşam mücadelesi verdiği ve idareten para kazanmak uğruna yaptığı işine dönüyor, hayallerini rafa kaldırıyor. Çünkü sistem bu.

Çocuk yaştan beri, oku, sınavları kazan, üniversiteyi bitir, biter bitmez işe gir, sebat et, çalış,çalış ve yüksel şeklinde bir yönlendirme, daha doğrusu beyin yıkama var. Veya aile kurdun, çocuğun oldu, 'artık evine vakit ayırmalısın, eşin ve çocuğun icin yaşamalısın, hayat senin için bitti, öncelik sen değilsin, gibi depresif ve kısıtlayıcı saçma bir toplumsal dayatma var. Bu önceden belirlenmiş olan rotaların dışına çıkmak ise adeta bir yasak elma!

Bir gün bir deli cesareti gelene kadar veya piyangodan ikramiye çıkana kadar herkes statükoyu koruyor, direne direne rutinlerini sürdürüyor, çarkı çeviriyor. Tabii bu süre boyunca, hayallerini koruyabilen, hatta daha da ötesi, hayal kurmayı başarabilen kişilerin sayısı onbinlerde 1'lere iniyor tahminen. 'Ressam olma, para kazanamazsın'. 'Müzik yapma, seni kim dinleyecek, beş parasız kalırsın. 'Yazacaksın da ne olacak, kim senin yazılarını okuyacak'? Bilmiyorum! Ama bildiğim birşey var ki, artık hayal kuramaz hale gelmek ve kendine inanmamak bir insanin başına gelebilecek en en en kötü şey!


Dünyayı kötülüklerden, hastalıklardan, küresel ısınmadan kurtarabileceğine inanan, Jetgiller'deki gibi uçan arabalar yapabileceğimize inanan çocuk beyinlerimizi düşünün önce. Sonra da büyüdükçe, o sınırsız hayal gücüyle çalışan beyinlerimizin, toplumsal dayatmalar, vizyonsuz yaklaşımlar ve dünya genelinde yaşanan olumsuzlukların sürekli tekrar edilmesiyle birlikte nasıl karamsarlığa sürüklendiğini. İki gün önce, çok feci geçen bir iş gününün sonunda, vizyonu sebebiyle dünyadaki en beğendiğim marka olan Disney'in Tomorrowland filmine gittik Barış'la. Filmin abartı olan, geyik kısımları elbette var. Ama öyle önemli bir noktaya dokunuyor ve mesaj veriyor ki, istisnasız herkesin izlemesini isterim. Hayallerimizi nasıl kaybettiğimizi, karamsarlaştıkça, çevremizdeki sayısı zaten azalmış olan hayalperestleri de yok ettiğimizi ve böylece bizim için umudun nasıl kaybolduğunu anlatıyor film.

Oysa ki o hayalperestlere ve inancını kaybetmeyenlere, suya ihtiyacımız olduğu gibi ihtiyacımız var. 


0 comments:

Post a Comment